İşte orada ölümü düşündüm bak. Ölüm ürkütücü gelmiyor insana. Ama insan ölümü kabul edemiyor. Kesin bir gerçek bu. Bilimi düşünüyorsun orada. İki yüz yıl, üç yüz yıl sonrasını düşünüyorsun. Ve bilimin insanlığa getireceklerini.

Ve birden içinde bulunduğun o durum anlamsız geliyor sana. Ionesco’nun oyunları gibi bir şey. Saçma geliyor kimi şeyler sana o anda. Yaşaman gerektiğini kavrıyorsun. Bilim almış başını yürürken, karşındaki bir sürü insanın ne kadar küçük şeylerle uğraştıklarını düşünüp acınıyorsun. İçerliyorsun.

İnsanlığın geleceğini; ve senin o günleri göremeyeceğini düşünüyorsun; insanı hüzünlendiriyor bu. Bir yanda güzel, eşsiz bir gelecek, bir yanda o güzelim günleri göremeyeceğin duygusu. “Nasılsa öleceğim” diye düşünmeye başlıyorsun. İlk anda ölmemeyi düşünüyordum; yaralanmayı, yaralı ve rahat bir ölümü. Ama bir süre sonra, dünyanın dört bir yanında ölen bir sürü devrimciyi düşünüyorsun ve bir an nasılsa rahat bir ölümü düşünmüş olduğun için korkunç bir utanç duyuyorsun kendi kendine.

Bir devrimci nasıl ölmesi gerekiyorsa öyle ölmeli. Ve daha önce hiç aklıma gelmeyen birtakım anılar geçiyor gözümün önünden. Bir film gibi ve çok hızlı geçiyor bunlar. Kesin ve çok net görüntüler bunlar. Değişik durumlarda ve öylesine canlı ki.Dipdiri. Karşımda sanki. Renkli bir film gibi. Sen o durumdayken, o anda, onun evinde oluşu, sıcacık bir odada oluşu, belki de neşeli oluşu, gülüyor oluşu.

Bütün bu anımsanan şeylere, kişilere karşı, bütün yaşayanlara karşı o anda içinde küçücük bir kıskançlık duygusu. Ve birden, ansızın çok gülünç, matrak bir şey de geliveriyor aklıma, gülüyorum. Daha bir sürü görüntü.Üniversite günleri. Beyazıt alanı. Beyazıt’ın ara sokakları. Polisle çatışmalar. Öbür arkadaşlar. İşte o zaman ölmemek, yaşamak ve savaşmak isteği. Mücadele etmek isteği. Bunlar yeniden kabarıyor, büyüyor içimde. Savaşmak, mücadele etmek isteği. Sonra, ölen arkadaşlarım geliyor aklıma. Daha çok Taylan’ı.

Ve-bak-en önemlisi, üniversite kantinlerinde, özellikle Siyasal Bilgiler Fakültesi kantininde filan “halk savaşı” üzerine tartışmaları, sıcacık çaylarını yudumlayarak tartışanları geçirdim kafamdan. Gülünç geliyor bütün bunlar sana ve alabildiğine hüzünleniyorsun.”

Abim Deniz, Can Dündar

Benzer Kitap Sözleri

  1. Namık Kemal: Kimse sonu ölüm olan yaşamaktan korkmaz!
  2. John Green: Öyle bir zaman gelecek hepimiz öleceğiz.
  3. Yasemin Özek: Kim bilir, ölenler belki de şanslıydı.
  4. Bill Cosby: Güne kahve ve ölüm ilanlarıyla başlıyorum.
  5. Gabriel Garcia Marquez: Kan, kapının altından süzüldü!
  6. Victor Hugo: İyi bir düzenek diye teşekkür eden ölüler oldu mu?
  7. Nelson Mandela: Ölüm kaçınılmaz bir şey.
  8. Canan Tan: Sizin hiç babanız öldü mü?
  9. Tess Gerritsen: Kemirilip etinden ayrılmış bu kemik bir insana ait.
  10. Robert Galbraith: Önünde tehlike var, arkanda ise güven!