Ve Sylvia’nın neden çığlık attığını anlıyorum. Vivian kafasını çevirip çalıların arasına kusuyor. Bense uyuşmuş gibiyim, hareket edemiyorum.

Sylvia dibimde sızlanıp hızlı hızlı nefes alırken, ben otların düzleştiği bu bölgeye dağılmış çeşitli kemikleri inceliyorum. Nedense bu alemden kopup gitmiş gibiyim; sanki her şeyi başka birinin gözleriyle görüyorum. Bir bilim insanının gözleriyle belki de. Ya da kemikleri görünce aralarında bir bağlantı kurma ihtiyacı duyan bir anatomi uzmanı gibi.

‘Şu sağ kaval kemiği, şu dirsek kemiği, şu da sağ ayağın beşinci parmağı. Evet, evet, kesinlikle sağ ayağın parmağı.’

Ama tabii ben gördüklerimden bir şey çıkarabiliyor değilim. Bu biraz da, kemiklerin paramparça dağılmış, geriye fazla bir şey kalmamış olmasından.Aralarında tek emin olduğum, bir kaburga kemiği; onu da zamanında yediğim kaburgalardan tanıyorum.

Ama bu bir domuz kaburgası değil, hayır kesinlikle değil, kemirilip etinden sıyrılmış bu kemik bir insana ait, hem de en fazla dokuz saat önce konuşmuş olduğum birine ait.

Diriliş, Tess Gerritsen

Benzer Kitap Sözleri

  1. Namık Kemal: Kimse sonu ölüm olan yaşamaktan korkmaz!
  2. Can Yücel: İnsan ölümü kabul edemiyor!
  3. John Green: Öyle bir zaman gelecek hepimiz öleceğiz.
  4. Yasemin Özek: Kim bilir, ölenler belki de şanslıydı.
  5. Bill Cosby: Güne kahve ve ölüm ilanlarıyla başlıyorum.
  6. Gabriel Garcia Marquez: Kan, kapının altından süzüldü!
  7. Victor Hugo: İyi bir düzenek diye teşekkür eden ölüler oldu mu?
  8. Nelson Mandela: Ölüm kaçınılmaz bir şey.
  9. Canan Tan: Sizin hiç babanız öldü mü?
  10. Robert Galbraith: Önünde tehlike var, arkanda ise güven!