“Evet” diyor, “Nesilleri bu şekilde kurtarmak isteyen bir hizmet şekli bizim en büyük düşmanımızdı.”

Bu samimi itirafın üzerine, hayretle sunuyorum: “Niçin en büyük düşmanınız Nur hizmeti ve Bediüzzaman Said Nursi’ydi? Halbuki komünizme savaş açmış birçok teşkilat ve dernekler var. Bunlar her fırsatta “Komünizmi biz durduruyoruz. Eğer bizler olmasaydık, bu vatana Bolşevikler girerdi.” gibi iddialarda bulunuyorlar. Ve bir kısmı da silahla, size karşı mücadele ediyorlar. Halbuki Nur talebeleri, hiçbir şekilde kaba kuvvete başvurmuyorlar.”

Biraz önce simasına yayılan tebessüm, bir anda siliniyor ve yeniden ciddileşerek: “Hocam,” diyor, tok sesiyle, “Bana çok önemli bir soru sordunuz. Bunun cevabını kalbimde tam olarak hissetmeme rağmen, açık şekilde izah ediyorum. Yani Nur hizmeti hakkında bilgim yok demek istemiyorum. Ama şu eserleri bir defa okuyabilsem, eminim o zaman daha detaylı cevaplar verebilirim.

“Şu anda hemen söyleyeyim: “Komünizm bir ülkeye girmek isteyince, bazı taktikler kullanır. Bunlar, fakirliği ve yoksulluğu istismar etmek, ekonomik politikiları beğenmemek ve daha iyi bir hayat vaat etmektedir. Bu arada işçilerin sömürüldüğü iddia edilir.”

Zenginler, çok kötü ve mutlak surette sömürücü gibi gösterilirler. Gençler, inkar ve şehvet yoluyla aldatılmaya çalışılır. “Bütün bunlara tepki olarak da başta işçi, talebe ve yoksul vatandaşlar sokağa çekilir. Mevcut hükümet zor duruma sokularak bir karışıklık ve isyan hareketine zemin hazırlanır. İşte bu nokta da istenilen kıvam elde edilmiş olur.

Kendini Arayan Adam, Halit Ertuğrul