Oturdum ve ağladım. Efsaneye göre bu ırmağın sularına düşen her şey, yapraklar, böcekler, kuş tüyleri, bunların hepsi ırmağın yatağında taşa dönüşürmüş.

Ah! yüreğimi bağrımdan söküp, akıp giden sulara atabilmek için neler vermezdim… Hiç acım kalmazdı, hiç pişmanlık kalmazdı içimde anılarım olmazdı hiç.

Piedra ırmağının kıyısında oturdum ve ağladım. Kışın soğuğu, yüzümdeki yaşları hissettirdi bana ve bu yaşlar, önümden akıp giden sulara karıştı. Bu ırmak bir yerlerde bir başka ırmağa karışıyor sonra bir başkasına ve bütün bu sular, gözlerimden ve gönlümden çok uzaklarda sonunda denize kavuşuncaya kadar böylece akıp gidiyor.

Gözyaşlarım böylece çok uzaklara akıp gitsin ve aşkım, bir gün onun için ağladığımı hiç bilmesin. Çok uzaklara aksın gözyaşlarım ve ben, ırmağı, manastırı, pirenelerdeki kiliseyi, birlikte yürüdüğümüz yolları unutayım.

Piedra Irmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım, Paulo Coelho