Küçük kaplumbağayı bahçedeki yabani gül çalılarının altında bulduk. Oraya nasıl girdiğini bilmiyoruz, umurumuzda da değil zaten; öyle heyecanlıyız ki. Kabuğunu parlak kırmızıya boyadık; bu harika fikir Hasan’dan çıktı: Böylece onu çalıların arasında yitirmeyeceğiz.

Biz, uzak bir ormanda tarih öncesine ait dev bir yaratık bulmuş, gözü kara kaşifleriz; bütün dünyanın görmesi için alıp buraya getirdik. Kaplumbağayı Ali’nin geçen ki/ Hasan’a doğum günü armağanı olarak yaptığı tahta, oyuncak arabaya koyuyor, arabanın kocaman, demir bir kafes olduğunu hayal ediyoruz.

Alev püskürten canavara bakın! Çimenlerin üzerinde yürüyor, el arabasını peşimiz sıra sürüklüyoruz; elma ve kiraz ağaçlarının altından geçiyoruz; ağaçlar bulutlara yükselen birer gökdelen, camlara üşüşmüş binlerce meraklı aşağıdaki görkemli geçit törenini izliyor. Baba’nın incir ağaçlarının yakınına yaptığı yarım ay biçimindeki, küçük köprüden geçiyoruz; o artık kentleri birleştiren, muhteşem bir asma köprü, alttaki küçük gölcükse köpüklü, azgın bir deniz.

Köprünün devasa kolonlarının üstünde havai fişekler patlıyor, gökyüzüne yükselen, dev çelik halatların önüne dizilmiş olan askerler bize selam duruyor. Küçük kaplumbağanın içinde dört döndüğü tahta arabayı, demir işlemeli kapının dışındaki yuvarlak, tuğla döşeli araba yoluna çıkartıyor, bizi ayakta alkışlayan dünya liderlerini selamlıyoruz.

Biz Hasan’la Emir’iz; ünlü maceracılar, dünyanın en büyük kaşifleri. Bu yürekli, kahramanca başarımıza karşılık şeref madalyası almak üzereyiz…

Uçurtma Avcısı, Khaled Hosseini (Sayfa 265)